ENDONEZYA - Temmuz 2010

on


1. Gün - İstanbul → Dubai


Bizi Endonezya’nın başkenti Jakarta’ya götürecek olan uçaklar İstanbul-Dubai-Jakarta yoluyla Emirates uçakları idi. İstanbul - Dubai uçağı 16:30’da Atatürk Havaalanı’ndan kalkıyor olsa da Esenboğa - Atatürk uçuşları pahalı olduğundan sabah 9:05 uçağıyla Sabiha Gökçen’e, oradan otobüs-vapur-taksi-otobüs şeklinde Atatürk Havaalanı'na ulaştık. Check-in dest’teki uzuuun sıradan online check-in sayesinde kurtulduktan sonra yaklaşık 4 saatlik Dubai uçuşuna başladık. Dubai’ye varış yerel saatle 21:45'te olmasına karşın Dubai-Jakarta uçuşu ertesi gün 11:10’da idi. Böyle durumlarda Emirates’in yolcularına otel sağladığını duymuş ve İstanbul havaalanındaki görevliye durumu sormuştuk. Biletimizi kontrol edip “sizin biletinizin bulunduğu class için otel sağlayamıyoruz” demişti görevli. “Hatta promosyonel bir sınıf var ama sizin class’ınız ona bile girmiyor” diyerek iyice aşağılamıştı bizi. Nasıl bir class’sa bizimkisi. Dubai havaalanına vardığımızda her Türk gibi biz de durumu zorlayıp biraz daha uğraştık ama nafile. Emirates’in bizim için yapabileceği en büyük “iyiliğin” 234 Amerikan doları karşılığında bize bir gecelik otel ayarlamak olduğunu öğrenince havaalanında geceyi geçirecek uygun bir bölge aramaya başladık, çok geçmeden de bulduk. Eskilerin uzun oturuş dedikleri şekilde ayağınızı uzatarak yarım yatış şelini alabileceğiniz, demir olması dolayısıyla pek de rahat olmayan koltuklarda geçirdik geceyi. Klimalar ortamı çok fazla soğuttuğundan üzerimize havlularımızı örttük.



Dubai Havaalanı

2. Gün - Dubai → Jakarta

 
Jakarta uçağının zamanı geldiğinde bu yolculuğun en zor parçasını geride bıraktığımızı umuyorduk. Bunu düşünmek için biraz erken davrandığımızı daha sonra anlayacaktık oysa. Jakarta’ya vardığımızda saat gece yarısına yaklaşıyordu, Türkiye’den alamadığımız Jakarta - Bali ve Bali - Jogyakarta uçak biletlerini almak için havayolu şirketlerinin yolunu tuttuk ama hepsi kapanmıştı. İnternetteki forumlarda şehirde kolayca bulabileceğimiz yazılı olduğundan çok da önemsemeden otelimize dönmeye karar verdik ve yine forumlardan aldığımız bilgi doğrultusunda bir “Blue Bird” taksiye binerek otele ulaştık. Endonezya genelinde taksiler ucuz, ancak toplutaşım çok kötü hatta bazı yerlerde (Bali örneğin) hiç olmadığından her yere taksiyle gitmek zorunda kalıyorsunuz, ki bu da biraz masraflı oluyor. Jakarta hakkında hiç bir olumlu yorum duymamış olduğumuzdan bu şehirdeyken kendimizi bir türlü rahat hissedemiyoruz. 

Jakarta

3. Gün - Jakarta → Bali


Sabah erkenden uyandık, planımız o gün şehri gezmek ve akşamında Bali’ye uçmaktı. Otelin etrafında uçak bileti alacak bir yer aradık. Bulamayınca otele soralım dedik, otel görevlileri de ancak havaalanından alabileceğimizi söylediler. Güvenebileceğimiz başka kaynak olmadığından otelin shuttle servisiyle havaalanına gittik. Topkapı dolmuş duraklarını andıran inanılmaz bir kalabalık vardı. Bu hengamede Lion Air ofisini bulduk, ancak akşam üzeri uçuşları yoktu. Diğer şirketlere soralım dedik, ofisleri diğer terminallerdeydi. Havaalanındaki free shuttle ile o terminallere gittik ancak saati ve parası uyan bilet bulamadığımızdan tekrar Terminal 1’e geldik. Bu yolculuk bile 1 saatten fazla zaman aldı. Bu arada uçak bileti bizdeki otobüs bileti satışı gibi. Saat on buçukta Lion Air gişesinde Bali’ye ne zaman uçak var diye sorduk, 11:45 cevabını aldık. Yani bilet bile almadan, kalkıştan 1 saat önce havaalanına gelip bilet alıp uçabilirsiniz. Biz bilet almaya çalışırken saat ilerleyip, bizim de terleme miktarımız arttığından saat 11:30 gibi yine Lion Air’a gelerek saat 13:00 uçağından yer aldık ve Jakarta gezimizi başka zamana atmış olduk. Yerel şirketlerden en iyisi Garuda, sonra Lion Air, Batavia, Mandala diye sıralanıyor. Uçuş bir miktar gecikti, uçakta ücretsiz hiç birşey yoktu ama bizi gideceğimiz yere ulaştırdığı için bunlar sıkıntı yaratmadı.

Bali Denpasar Havaalanı

Bali’de saati 1 saat ileri almanız gerekiyor. Yaklaşık 2 saatlik bir uçuşla vardığımız Bali’de havaalanında ilk izlenimimiz farklı bir ülkeye geldiğimiz yönündeydi. Gerçek bir tropikal cennet gibiydi çevre. Alandaki Starbucks’da internet kullanmak için içtiğimiz frozenlardan sonra otelimiz Harrads’a gitmeye karar verdik. Bali Denpasar havaalanında Blue Bird ofisi yok, o yüzden biraz yürüyüp yoldan geçen bir Blue Bird’ü durdurduk ve yaklaşık 12 lira karşılığında otele geldik. Rezervasyonu internetten yaptığımızdan mecburen pahalı otellerde yer ayırtmıştık ve maalesef ilk 3 gün bu durumu değiştiremedik. Otelimiz ünlü Kuta ve Sanur plajları arasında 4 yıldızlı bir otel idi, double room geceliği 55 dolar. Otelde kısa bir süre dinlendikten sonra kendimizi renkli gece hayatıyla bilinen Kuta’ya attık. Bizim alıştığımız sahillerden çok farklı bir yer Kuta. Ağzına kadar motosiklet, gürültü, kalabalık ve sıkça yağan yağmur var Kuta sahilinde o akşam. 


Yağmur altında Kuta sahil yolu

Hard Rock Cafe Bali önemli bir buluşma noktası Kuta’da. Gezerken onu baz almak mantıklı. O civarda ardarda değişik seviyelerde restoranlar sıralanıyor. Biz birçok küçük yemek lokantasının olduğu bir courtyard’ı seçtik yemek yemek için. Bu alana girer girmez saldırıyor size satıcılar, dört bir yandan menü uzatıyorlar. Onlardan kurtulup sakin bir şekilde düşünüp deniz ürünleri çorbası, ızgara balık, tavuklu pilav, karışık meyve suyu ve bira söylüyoruz. Balık dışındaki her şey çok hoşumuza gidiyor. Yerel bira Bintang, Tekel-Tuborg arası bir tada sahip. Güzel denebilir. Hepsi 20 lira kadar tutuyor. Ertesi günkü Bali gezimiz için turlara bakıyoruz ama bizi tatmin eden birşey çıkmadığından daha önce Macar bir arkadaşımın amcası aracılığıyla ayarladığımız ve 1 gün için 70 liraya anlaştığımız yerel rehber Made ile tura çıkmaya karar veriyoruz. Canlı müzik yapan bir yerde alkollü meyve kokteyllerimizi yudumladıktan sonra arada dinen yağmur fırsat verince otelimize dönüyoruz. 

4. Gün - Bali


Randevumuz saat 8’de idi ancak jetlag yüzünden ancak 8de uyanabildik ve yolculuğumuza 8:30’da başladık. Klimalı Toyota marka arabasıyla Made sempatik bir rehberdi. Bol trafikli Denpasar şehir merkezinden geçerek Badung bölgesindeki Mengwi köyünde bulunan Taman Ayun (Royal Temple) adlı tapınağı ziyaret ettik. Bali’de herkese açık olan bir tapınak dışında, diğer tüm tapınaklara yabancıların girmesi yasak, o yüzden ancak etrafını gezebiliyorsunuz. Yalnızca özel günlerde bu tapınaklar halka açılıyor. 

Taman Ayun (Royal Temple), Bali

Tapınak girişinde ilginç bir uyarı

Dini bir tören için tapınağa gelmiş, sırasını bekleyen bir aile

Royal temple’ın ardından daha kuzeye çıkarak Pacung civarındaki pirinç tarlalarıyla dolu dağlık bölgeye tırmanmaya başlıyoruz. Ara ara verdiğimiz fotoğraf molalarıyla daha da keyifleniyoruz. 

Pacung, Bali

Turumuzun en kuzey noktasında bulunan Bedugul bölgesine ulaşarak burada bulunan Beratan gölü kenarındaki Ulun Danu tapınağının güzelliği karşısında heyecanlanmadan edemiyoruz. Şehrin kalabalık sokaklarının hemen yanı başında bulunan bu sessiz göl, arkasına yaslı duran tropik orman kaplı dağ, üzerinde bulutlar ve kenarında muhteşem tapınakla Endonezya’nın en çok kullanılan banknotu 50.000 rupi üzerindeki yerini fazlasıyla hak ediyor. 

Ulun Danu'da tamamı göl içinde olan tapınak

Dönüşte pirinç tarlalarıyla dolu bir dağın harika manzarası eşliğinde açık büfe bir yemek yedikten sonra yolumuz üzerindeki Monkey Forest’a (Maymun Ormanı) uğruyoruz. Burada heryerde, her boyda maymunlar var. İçeri bir miktar para ödeyerek giriyorsunuz ve size bir rehber veriyorlar Bu rehber eşliğinde tapınağı dolaşıyorsunuz. Rehberler son derece bilgili, örneğin “bu tapınak ne zaman inşa edilmiş” diye sorarsanız “ooo çoook eski zamanlarda” diye cevap veriyorlar. Maymunlara fazla yaklaşmazsanız size zarar vermiyorlar, dokunmayı ise aklınızdan bile geçirmeyin. Eşyalara da sahip çıkmak gerek, biz oradayken bir maymun bebeğin elinden biberonunu kaptı kaçtı, içindeki sütü de bebeğin ağlama sesi eşliğinde afiyetle içti. Haa bir de yarasacı adam var, kartal büyüklüğünde bir yarasa var elinde. Tutuyor, uçuruyor, fotoğraf çektirip para vermenizi istiyor. Bir yarasayla fotoğrafım olmadığı için üzüleceğimi sanmadığımdan buna yeltenmiyorum bile. 



Monkey Forest'dan bilindik maymun manzaraları

Gün bitmeden son durağımız meşhur Tanah Lot tapınağı idi. Deniz kenarındaki bu tapınağa insanlar genelde güneş batarken geliyor ancak bizim o kadar kalacak zamanımız yok. Karadan tapınağa gitmeniz için deniz içine doğru yaklaşık 10 metre, dizinize kadar gelen sudan geçmelisiniz. Maalesef bu tapınağa giriş de yok. Ancak muhteşem fotoğraflık bir yer. 


Farklı açılardan Tanah Lut, Bali

Burada bir saati aşkın bir süre kaldıktan sonra yeterince yorulmuş olduğumuzu düşünerek dönüş yoluna başlıyor ve otelimize dönüyoruz. Erken uyuyup jetlag’den kurtulmak istiyoruz ama nafile. Bu satırları yazarken 1 Ağustos 2010 gece saat on ikiye geliyor, burada üçüncü gecemiz ancak hala Türkiye saati olan akşam 7 gibi geliyor bize saat. Maalesef uykumuz gelmiyor, uyumamız saatler alıyor.

5. Gün - Bali


Ertesi gün yine geç uyanabildik, ancak zaten sahil günü olduğu için önemsemedik. Oteli boşaltıp ilk durağımız Sanur plajına gittik, Sanur’un Kuta’ya oranla daha elit, daha sessiz sakin bir plaj olduğunu duymuştuk. Gördüklerimiz bizi yanıltmadı o yüzden. Çok az sayıda insan var koca plajda, onlar da Hyatt benzeri lüks otellerde kalanlar. Geniş, palmiye ağaçlarıyla kaplı bir sahil, ancak denizde belinize kadar su gelmesi için en az 100 metre kadar gitmeniz gerekiyor, çok sığ, pek bizim tarzımız değil. Dahası yerler yosunlu, yine de yüzmeyi deneyeyim dedim. Ancak yüzerken yarım metre altımdan geçen su yılanı biraz endişelendirdi beni ve çıktım. 

Sanur Beach, Bali

Güneydoğu Asya'ya özgü rengarenk tekneler

Sanur’da saati üç yaptıktan sonra duş alıp, yemek yiyip meşhur Kuta plajına gidiyoruz, bu kez gündüz. Bali adasında hiç bir toplu taşıma organı yok maalesef. O yüzden taksiyle gitmek zorundayız. Ama taksimetreli bir taksi bulamadığımızdan metresiz bir taksiyle gitmek zorunda kalıyoruz. Ancak bizi öyle ara sokaklara sokuyor ki, pişman oluyoruz. Şehrin arka sokaklarındaki insanlar bindiğimiz taksiyi de bizi de pek hoş karşılamadığından, ilk kez bu kadar güvensiz hissediyoruz kendimizi. Taksiciyle bu konuda tartıştıktan sonra sinirlenip şu komik cümleyi kurduğumu hatırlıyorum: “We want to go to Kuta beach from the main roads”. Neyse ki başımıza birşey gelmeden varıyoruz Kuta’ya. Plaja girer girmez iyi ki sabahtan gelmemişiz diyoruz. Hafta içi olmasına karşın inanılmaz bir kalabalık var. Çoğunluğu yerli halk ve onların da çoğu günlük kıyafetleriyle denize giriyor. Deniz yine çok sığ ancak yosunlu değil, dalgalar 4-5 metreyi buluyor, çok sayıda sörfçü var, onları izleyerek batırıyoruz güneşi.

Kuta Beach, Bali

Uçağımız sabah 6’da olduğundan geceyi Küta’daki barlarda geçirmeye karar vermiştik. Gece saat on bir sularında Hard Rock Cafe’de başlayan İngilizce ve Endonezyaca şarkılar olan canlı müzik bizim için fazlasıyla güzel bir uğurlama oluyor. Hard Rock Cafe saat ikide kapanıyor, biz de 24 saat açık olan McDonalds’a geçiyoruz, birşeyler yerken bizim gibi eşyalarını sırtlamış 2 kişi görünüyoruz, tahminimiz doğru çıkıyor, aynı uçağa bineceğiz. Beraber havaalanına gidiyoruz sabaha karşı dört gibi, fakat havaalanı kapalı çıkıyor. Saat 5teki açılışa kadar dışarıda sohbet ediyoruz. Sonraki istasyon Yogyakarta.

6. Gün - Yogyakarta


Yogyakarta’da saat Bali’den 1 saat geride. Havaalanına indiğimizde sabahın altısı. Alanla şehir arasında bir yerlerde olan Prambanan’a şehre gitmeden önce uğramak amacımız. Bunun için havaalanından kalkan bir otobüse binerek Prambanan’a geçiyoruz. Giriş 13 dolar, buranın standartlarında çok çok pahalı. Tabi yerel halka çok daha ucuz. Java adasının en büyük Hindu tapınağı olan Prambanan bizi çok etkiliyor, muazzam güzelliği ve tarihi dokusuyla Unesco’nun dünya kültür mirası listesine girmeyi başarmış. Her biri Hinduizm’in en önemli tanrılarına adanmış birçok tapınak bulunuyor ve birçoğunun içine girebiliyorsunuz. 


Prambanan Tapınağı

Prambanan’daki gezimizin ardından şehir merkezine geçip kalacak bir yer arıyoruz ve yaklaşık 50 liraya klimalı bir oda bulmayı başarıyoruz. Eşyaları bırakıp Borobudur’a hareket ediyoruz. Borobudur’a varmamız yaklaşık 2 saatimizi alıyor çünkü üç otobüs değiştirmemiz gerekti. Önce şehir merkezinden Jombor’a gidip, oradan Borobudur’a giden otobüse bindik. Bu otobüse binmeden önce pazarlık ederseniz fiyatın yarıya düşmesi mümkün. Borobudur dünya üzerinde bulunan en büyük Budist mabedi. O da Unesco’nun dünya kültür mirası listesinde. Uzaktan bakıldığında piramide benziyor ama yaklaşınca epey farklı olduğunu anlıyorsunuz. Üzerinde irili ufaklı birçok stuba var ve genel olarak tapınağın büyüklüğü inanılmaz gerçekten. 

Borabudur Tapınağı'nda hatıra fotoğrafı

Tapınağın üzerindeki stupalar

Bol bol gezip fotoğraf çektikten sonra şehre dönüyoruz. Yarın trenle Jakarta’ya geçeceğimizden tren biletimizi alıp -yerlilerin tabiriyle- Yogya’da biraz dolaştıktan sonra otele dönüyoruz. Yogya diğer şehirlere oranla daha düzenli görünüyor, özellikle birkaç metre genişliğindeki ara sokakları çok etkileyici. Ancak caddeler aynı gürültülü ve yorucu düzene daha doğrusu düzensizliğe sahip.

Yogya sokaklarında 3 tekerlekli bisikletler önemli bir ulaşım aracı

Yogya'nın dar sokaklarından birisi

Sokakta yiyecek satan bir kadın


7. Gün - Yogyakarta -> Jakarta


Sabah otelin verdiği tost ve çayla kahvaltı yapıp trenimize biniyoruz. Vaktinden on dakika geç kalkıyor, ama pek anormal bir durum değil. Yogya - Jakarta tren yolculuğunun çok methini duymuştuk. Tren son derece rahat, konforlu, güvenli ve yemyeşil dağların, pirinç tarlalarının arasından geçiyor. 

Yogya - Jakarta tren yolu kenarındaki sayısız güzel manzaradan bir tanesi


Hemzemin geçitlerde hiçbir önlem yok

Akşama doğru varıyor tren Jakarta’ya. Gambir tren istasyonunun hemen yanındaki İstiklal Camii’ni gezip yakındaki katedral ve anıtların birkaç fotoğrafını çektikten sonra bizi havaalanına götürecek Damri otobüsüne biniyoruz. Şehirden havaalanına yolculuk iki saate yakın sürüyor, Jakarta trafiği tam anlamıyla çıldırtıcı. Gezeceğimiz İstiklal Camii'ne doğru yürürken yaklaşık yirmi dakika karşıya geçmeye çalıştığımızı hatırlatmadan geçmeyeyim, bir de İstiklal Camii’nin güneydoğu asyanın en büyük camisi olsa da görülmeye değer olmadığını. 

İstiklal Camii

Endonezya gezimizin son saatlerini notlarımızı tamamlayarak geçirirken son 150K rupimizi (30 lira) departure tax için ayırıp bizi Filipinler’deki ilk durağımız olan Cebu’ya götürecek uçağı beklemeye başlıyoruz. Filipinler gezisini başka bir başlıkta anlattım.. Merak edenler o başlığa bakabilirler..

3 yorum :

Unknown dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Unknown dedi ki...

öncelikle merhaba bende endonezyaya hem iş hemde evlilik için gideceğim nasipse, bu konuda gerekli belgeleri nasıl toplamalıyım. birde jakartada yaşamak diğer büyük şehirlerde yaşamaktan zormudur onu öğrenmek istiyorum şimdiden teşekkürler. size mail attım

Unknown dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.

Yorum Gönder

Her hakkı saklı olup, izinsiz içerik kullanımı yasaktır.. Blogger tarafından desteklenmektedir.